Hava kapalı. Perdeler açılmamış ne zamandır. Ocakta kaynayan çay demini alsın diye bekliyorsun. Eline tutuşturduğun sigara kadar uyuşuk bir sabah. Çoktan beri iyi gitmeyen şeyler var belli. Çoktan beri iyi gitmediği yetmezmiş gibi belki ilerleyen süreçte de iyi gitmeyecek şeyler... Önemli mi? Eskiden olsa belki. Şimdilerin önemi biraz yitik ruhunda.
Değer adletmeyen bir süzgeci var şimdilerde yaşamanın.
Havada asılı kalmış bir yaşamak bu; sevişmelerin renginin yittiği, japon edebiyatı gibi...
Perdeler öyle kapalıki sıkı sıkıya, sanki güneş hiç doğmayacak. Gelmeyeceğini bildiğin şeyi beklememenin gururu sinmiş perdelere; sigaradan ziyade, sigaradan beter. İstediğini kendinden bile gizlediğin şeyler vardır ya istemeye korktuğun, olmazsa ayağının altındaki zemini çekip alacak şeyler. Umut etmek gibi.
Umut etmek, hiç bilmeksiniz tacirlerin karabiber fiyatlarını arttırmak için karabiber ağaçlarını keseceğini Endonezya'da bir bebek doğduğunda ömrünün güzelliğini temenni ederek karabiber ağacı dikmek. Umut etmek, zamane peygamberliği gibi biraz da tükendikçe inandığımız değerler yeni hakikatler üretebilme kabiliyeti esasında. Ve şimdilerin en büyük yitikliği ruhumuzda, umut etmek.
İçinden geçip gitmekte olduğumuz günlerin vebası uzunca bir süredir hayatımızın merkezinde olan salgın hastalık değil de günden güne içimizde bir yerlerde daha derine sirayet eden umut etme yoksunluğu bence.
Adaletten yana, eşitlikten yana, hakikatten yana, bilhassa gelecekten yana umudumuzu yitirdik. İnşa edeceğimiz yarınların filizleri bir türlü yeşermiyor içimizde, böylesi verimli bir coğrafyanın en kurak zihinleri ele geçiriyor düşlerimizi. Ayağımıza dolanan bu umutsuzluk başta kendimiz olmak üzere tüm toplumun prangası.
Üstesinden gelmemiz gereken en büyük toplumsal zorumuz yitirdiğimiz değerleri yeniden kurmak hayatımıza. Umutla. Kapalı havaların yağmuru getirir baharı, yüklü bulutlarla. Yeniden yeşerir kurumaya yüz tutmuş dalında yaprak. Perdeler güne, güneşe de açılır elbet.
Bir filmde şöyle diyordu, " kaybettiğinizi sandığınız ne varsa en fazla arka bahçenizde arayın eğer orada değilse belki de hiç kaybetmemişsinizdir."
İçimizin tozlu raflarında zaman zaman yerini elimizi ilk attığımızda bulamasak da umut hep orada bir yerde.
'Umut yaşam savaşımızın en büyük silahı.' güçlü ve motive edici bir bitiş cümlesi gibi görünse de böyle bitirmekten yana değilim. Umut toprağa yağmur, dala bahar, insana yarın.
Umutlu yarınlara.
Merhaba
Hava kapalı. Perdeler açılmamış ne zamandır. Ocakta kaynayan çay demini alsın diye bekliyorsun. Eline tutuşturduğun sigara kadar uyuşuk bir sabah. Çoktan beri iyi gitmeyen şeyler var belli. Çoktan beri iyi gitmediği yetmezmiş gibi belki ilerleyen süreçte de iyi gitmeyecek şeyler... Önemli mi? Eskiden olsa belki. Şimdilerin önemi biraz yitik ruhunda.
Değer adletmeyen bir süzgeci var şimdilerde yaşamanın.
Havada asılı kalmış bir yaşamak bu; sevişmelerin renginin yittiği, japon edebiyatı gibi...
Perdeler öyle kapalıki sıkı sıkıya, sanki güneş hiç doğmayacak. Gelmeyeceğini bildiğin şeyi beklememenin gururu sinmiş perdelere; sigaradan ziyade, sigaradan beter. İstediğini kendinden bile gizlediğin şeyler vardır ya istemeye korktuğun, olmazsa ayağının altındaki zemini çekip alacak şeyler. Umut etmek gibi.
Umut etmek, hiç bilmeksiniz tacirlerin karabiber fiyatlarını arttırmak için karabiber ağaçlarını keseceğini Endonezya'da bir bebek doğduğunda ömrünün güzelliğini temenni ederek karabiber ağacı dikmek. Umut etmek, zamane peygamberliği gibi biraz da tükendikçe inandığımız değerler yeni hakikatler üretebilme kabiliyeti esasında. Ve şimdilerin en büyük yitikliği ruhumuzda, umut etmek.
İçinden geçip gitmekte olduğumuz günlerin vebası uzunca bir süredir hayatımızın merkezinde olan salgın hastalık değil de günden güne içimizde bir yerlerde daha derine sirayet eden umut etme yoksunluğu bence.
Adaletten yana, eşitlikten yana, hakikatten yana, bilhassa gelecekten yana umudumuzu yitirdik. İnşa edeceğimiz yarınların filizleri bir türlü yeşermiyor içimizde, böylesi verimli bir coğrafyanın en kurak zihinleri ele geçiriyor düşlerimizi. Ayağımıza dolanan bu umutsuzluk başta kendimiz olmak üzere tüm toplumun prangası.
Üstesinden gelmemiz gereken en büyük toplumsal zorumuz yitirdiğimiz değerleri yeniden kurmak hayatımıza. Umutla. Kapalı havaların yağmuru getirir baharı, yüklü bulutlarla. Yeniden yeşerir kurumaya yüz tutmuş dalında yaprak. Perdeler güne, güneşe de açılır elbet.
Bir filmde şöyle diyordu, " kaybettiğinizi sandığınız ne varsa en fazla arka bahçenizde arayın eğer orada değilse belki de hiç kaybetmemişsinizdir."
İçimizin tozlu raflarında zaman zaman yerini elimizi ilk attığımızda bulamasak da umut hep orada bir yerde.
'Umut yaşam savaşımızın en büyük silahı.' güçlü ve motive edici bir bitiş cümlesi gibi görünse de böyle bitirmekten yana değilim. Umut toprağa yağmur, dala bahar, insana yarın.
Umutlu yarınlara.
Ekleme
Tarihi: 03 Haziran 2022 - Cuma
Merhaba
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.